Kadın bedeni… Yüzyıllardır vitrine konmuş bir mal gibi bakıldı ona. Üzerine anlamlar yüklendi, şekillendirildi, denetlendi, tartıldı, biçildi. Ne giyeceğine, nasıl oturacağına, nasıl susacağına kadar her şey yazılı olmayan bir yasa gibi dayatıldı. Bu bedenin kime ait olduğu sorusu ise hiç sorulmadı. İşte tam da bu noktada Frida Kahlo çıkıyor karşımıza. Kırık bir bedenle, parça parça olmuş bir ruhla ama dimdik duran bir iradeyle. O, kendi acısını saklamadı. Bedenini gizlemedi. Tersine, her kırığını, her sancısını, her kanamasını tuvaline aktard…
Aşk acısı çekiyorum, evet, ama bu acı bir kişiden, bir anıdan ya da yitirilmiş bir ihtimalden değil; bu, hiç var olmamış birinin yokluğunda büyüyen, zamanla kök salıp sessizce benliğimi sarıp sarmalayan bir özlemin acısı. Bir isimle çağıramadığım, bir yüzle hatırlayamadığım, ama yine de bin yıldır tanıyormuşum gibi içimde yaşayan, rüyalarımın kıyısında beliren ve uyanınca her defasında elimden kayan, o tarifsiz varlığa duyduğum yanık bir bağlılık bu. Ne sesini duydum onun, ne gözlerine baktım, ne bir an olsun ellerine değebildim; ama içimde …
Kadın… Yüzyıllardır kendi küllerinden doğarken, o küllerin altına başka kadınları gömmeye mecbur bırakılmıştır. Annelik, ona verilmiş kutsal bir payeymiş gibi sunuldu; oysa çoğu zaman bu paye, görünmeyen bir zincirdi bileğinde. Kadın, erkek egemen düzenin inşa ettiği evin içinde, duvar olmuş bir bedendir artık. Bir anne… Elinden tutulmamışken kendi annesi tarafından, yine de ilk tuttuğu el olur kendi çocuğunun. Ama bu el, kızına şefkati taşırken oğluna özgürlüğü sunar. Oğlunu övünerek "adam gibi adam" diye büyütürken, kızına “biraz…