İnsanlık tarihini, devasa bir nehir gibi düşünün. Bu nehir, sayısız hikâye, bilgi, inanç ve tecrübeyi çağlar boyunca taşıyor. Her kuşak, bu nehirden bir yudum içiyor, öğrendiklerini kelimelere döküyor ve sonraki kuşağa aktarıyor. Ve işte bu aktarımın en büyük aracı, en parlak icadımız: dil . Dil, hayvanların iletişiminden farklı olarak yalnızca “şimdi” ile sınırlı değil. Bilim insanlarının displacement dediği bir yeteneğe sahibiz — yani, yer ve zaman sınırlarını aşabilme. Geçmişte yaşanmış bir olayı anlatabilir, gelecekte olabilecek bir du…
“Kürtlerin ezildiği nerede görülmüş? Bugün hastaneye gidince hizmet alamıyorlar mı? Karakola, belediyeye gidince işlerini yapmıyorlar mı? Devlet okullarında Türk çocuklarıyla aynı eğitimi alıyorlar. Hatta devlet kadrolarına da giriyorlar, bak Turgut Özal bile Cumhurbaşkanı oldu.” Bu cümle, Türkiye’de Kürt meselesini konuşmaya çalışan neredeyse herkesin önüne bir duvar gibi dikilir. Yüzeyde eşitlik görüntüsü sunar, “bakın işte” diyerek sisteme meşruiyet kazandırmaya çalışır. Fakat bu cümlenin içinde yer alan her varsayım, dikkatli bakıldığınd…
Kürt Siyasetinin Bastırılması, PKK’nın Yükselişi ve Aydınlığın Gölgeye Yenilmesi 12 Eylül sabahı Türkiye uyandığında, sokaklarda tanklar, gökyüzünde kurşuni bir sessizlik vardı. Ama en derin sessizlik, Kürt coğrafyasına çöktü. O sabah, sadece silahlar patlamadı; söz susturuldu, fikir bastırıldı, halkın iradesi zindana atıldı. Ve o sessizlikten bir karanlık büyüdü: Tekçi bir hareket, silahlı ve lider kültüne dayalı bir yapıyla, Kürt halkının bütün çoğulcu damarlarını boğarak kendine alan açtı. 12 Eylül Öncesi: Söz Vardı, Düşünce Vardı O…