Bipolar Bozukluk

 


Bazen insan sabaha karşı bir yerde uyanır. Yastık ıslanmıştır ama ağladığını hatırlamaz. Ya da bütün gün öylece oturur; saatin kaç olduğu, ne yaptığı, neyi beklediği belirsizdir. Sanki biri içeriden fişi çekmiştir. Ama nefes almaya devam eder. Ve bu, bazen bir lanet gibi gelir.


Kimyasal dengesizlik derler. Beynin serotonin, dopamin, norepinefrin gibi şeyleri eksik ya da fazla salgılamasından bahsederler. Duyguların bir kimya meselesine indirgenmesi insanı tuhaf bir yere sürükler. Peki ama kim bozuldu önce? Beyin mi? Yoksa zihin mi çatladı da, ardından beynin dengesi mi altüst oldu?


Bir zamanlar karamsar bir çocuk vardı. Her şeyin en kötüsünü düşünen, neşeyi seyre dalarken bile bir suçluluk hissi taşıyan. Onun çevresinde insanlar vardı: Kendi yükleriyle baş edemeyen ebeveynler, sevgiyi koşullu sunan bir toplum, duygulara tahammülsüzlükle örülmüş bir aile... O çocuk büyüdü. İçeride bir şeyler eksik büyüdü. Kodlar bozuk yazıldı.


Yazılım bozuktu. Hep aynı döngüyü çalıştırıyordu: "Yetersizsin", "Sevilmiyorsun", "Her şey daha kötü olacak". Beyin yıllar boyunca bu kodlara göre çalıştı. Ve bir gün, belki bir terk edilişin ardından, belki işsiz kalmanın eşiğinde ya da bir sevgiye ihtiyaç duyduğu anda bir sessizlikle karşılaştığında... bir şey koptu. Sistem hata verdi. Gözle görülmez bir yerden.


O zaman anladı: Beyin sadece organik bir yapı değil; işlenenin, yaşananın, duyulanın yankısıyla şekilleniyor. Yani evet, bazen düşünce kimyayı bozar. Ve sonra o bozulmuş kimya yeni düşünceler üretir. Kısır bir döngü.


Buna bipolar bozukluk dendi. “Tip 2” diye eklendi yanına. Sanki bir versiyondu. Hastalığın yeni sürümü. Ama bu bir isimden, bir kategoriden çok daha fazlasıydı. Bu, yaşamı kesintiye uğratan bir dalga gibiydi. Günlerce süren çökkünlük, sonra aniden gelen bir enerji, ardından çöküş. Tekrarlayan salınımlar.


Oysa tüm bunlar yalnızca bir beyin hastalığı değildir. Zihnin geçmişten bugüne taşıdığı yüklerin, bastırılmış duyguların, ihmal edilmiş kırıkların da bir sonucudur. Kırılma bazen çok önce yaşanır. Beyin yalnızca bunu taşımakta zorlanır. Ve bir gün artık taşıyamaz.


Peki bu döngüden çıkış mümkün mü?


Evet. Ama kolay değil.


Yeniden yazmak gerek. Yazılımı, kodları, inançları... Bu sadece ilaçla olmaz. Beyni destekleyen ilaçlar, yeniden yazmayı kolaylaştırır. Ama yeniden yazacak olan yine zihindir. Terapi bu yüzden önemlidir. Ve güvenli ilişkiler. Ve anlam arayışı. Ve sanat. Ve anlatmak, bazen bir satır yazmak. Ve yavaş yavaş, kendini yeniden duymak.


Her şey birden düzelmeyecek. Bunu kimse vaat edemez. Ama yeniden başlayabilir. Eski kodların üzerine yenilerini yazmak mümkün. Zihin, kendini onarabilir. Beyin de buna uyum sağlar.


Ve belki bu yazı da, bir kod satırıdır.


Yazarın Notu:

Bu yazı, uzun süredir karanlıkla yaşayan bir zihnin, o karanlığın içinden yazdığı bir nottur. Bipolar bozuklukla yaşamak, zaman zaman kendi aklına düşman olmak gibidir. Ama şunu öğrendim: Aklınla savaşmak yerine, onu anlamaya çalışmak gerekir. Acıyı küçümsemek değil, tanımak... Yardım istemek zayıflık değil, cesarettir.


Yalnız olmadığımı anlamam yıllar sürdü. Senin de olmadığını bilmeni isterim.