Ne sesini duydum onun, ne gözlerine baktım, ne bir an olsun ellerine değebildim; ama içimde öyle derin bir yer kapladı ki, hiçbir gerçek insan o boşluğu dolduramadı, çünkü ben bir bedeni değil, bir çehreye bürünmüş bir ruhu değil, varlığını henüz kimsede somutlaştırmamış bir ideali seviyorum. Öyle bir ideal ki, onu taşıyabilecek olan ancak içiyle tutarlı, özüyle barışık bir varlık olabilir, öyle biri ki dışı değil içi konuşur, gözleriyle değil hâliyle anlatır kendini.
İnsanlar arasında dolaşıyorum; bakışlardan, sözlerden, gülüşlerden ipuçları toplamaya çalışıyor. Onların arasında o ışığı, o sükûneti, o derinliğin yankısını arıyorum, ama her defasında bir yanım eksik kalıyor. Her defasında karşılaştığım şey, o ideaya yaklaştığını sandığım bir "neredeyse" oluyor. Çünkü ne kadar nazik, ne kadar iyi, ne kadar güzel olursa olsun, hiçbiri içimde taşıdığım o yegane varlığa tam anlamıyla denk düşmüyor.
Ben aşkı, gelip geçici heveslerin ya da karşılıklı alışverişlerin ötesinde; bir ruhun başka bir ruhtaki yankısını duyması, bir benliğin kendi özünü başka bir varlıkta görmesi olarak yaşıyorum. Bu aşk, ne sahip olmayı ister, ne unutturmaya çalışır; yalnızca varlığını sürdürmekle, kendi içinde bir ateş gibi yanmakla meşguldür. Çünkü ben bir kişiye değil, bir kişinin içinde parlayabilecek olan hakikate, iç güzelliğin ta kendisine tutuldum.
O güzellik ki, başkalarının onayını almakla değil, kendisiyle yüzleşmekle büyür; içindeki karanlığı bastırmakla değil, onu tanıyıp dizginlemekle ışıldar. Yumuşaklığı, zayıflığın değil, kendine hâkim olmanın; merhameti ise kırılmış olmanın ama yine de kırmamayı seçmenin bir sonucudur. Ve işte ben, bütün ömrüm boyunca aradığım o güzelliği, birinin içinde tam anlamıyla vuku bulmuş hâliyle görmek istiyorum.
Bazen düşünüyorum, belki de o hiç gelmeyecek; belki ben o ideali, yalnızca kendi içimde kurdum, yalnızca kendi boşluğumdan doğan bir silüeti sevdim; ama onun yokluğu, çoğu zaman gerçek bir insanın varlığından daha ağır, daha keskin, daha yakıcı geliyor. Çünkü düşlenen bir güzelliğin eksikliği, somut olanın sıradanlığından çok daha derin bir yara bırakıyor ruhta.
Ben bir ayrılığın değil, hiç buluşamamışlığın yasını tutuyorum. Bir adım gerisinde durduğum ama asla ulaşamadığım bir hakikatin, bir sonsuzluk fikrinin özlemiyle yaşarken, her yeni karşılaşmada içimde biraz daha büyüyen o derin yoksunlukla baş etmeye çalışıyorum.
Ve ne kadar zaman geçerse geçsin, ne kadar çok insanla yollar kesişirse kesişsin, ben hep o ideali taşıyabilecek kalbi bekleyeceğim. Çünkü bir kere olsun, onun gölgesine dokundum ve artık başka hiçbir şey beni onun kadar tamamlayamaz.